Majör depresyon, yaygın adıyla bilinen ‘depresyon’ bugünlerde sıklıkla karşımıza çıkmakta. Dünya Sağlık Örgütünün son yayımladığı araştırmalara göre tüm dünyada %17 oranında görülmektedir. Tüm dünyada bu kadar yaygın olmasına rağmen depresyon hakkında fazlaca yanlış bilgi bulunduğu fark edilmektedir. Bireylerin yalnızca duygusal sağlığını değil aynı zamanda fiziksel sağlıklarını ve sosyal ilişkilerini de etkileyen bu durumun biraz derinine inelim.
Yalnızca üzüntü, can sıkkınlığı, moral bozukluğu, kendini iyi hissetmemenin derininde kişinin günlük işlevselliğini olumsuz etkileyen aynı zamanda yaşam kalitesini düşüren depresyon ile ilgili ilk betimlemelere Eski Mısır, Babil, Sümer, Çin vb. kültürlerde rastlanmıştır. Bu rastlantıların yanında mö 400’lü yıllarda Hipokrat bu durumu ‘’ Kara safranın beyin üzerindeki etkisiyle ruhun kararması’’ şeklinde tanımlamıştır.Bu sayede ilk kez beyin ile ruhsal hastalıklar arasında bağlantı kurulmuştur.
Bu bağlantı kurulması sonrasında Arataeus, mani kriterlerini tanımlamış, Jarvis ise ilk epidemiyolojik araştırmayı yapmıştır. Yaygınlık ile ilgili araştırma ise 19.yy’da ABD ’de 2. Dünya Savaşında ruhsal olarak sıkıntılı, karamsar hissettiğini ifade eden ve o dönemde histerik kadınlara atfedilen şikayetlerle aynı kriterde şikayetleri olan ve orduya alınmayan ya da ordudan çıkarılan askerlerle yapılmıştır. Günümüze yaklaştıkça depresyonun beyinle bağlantısı sağlamlaştırılmaya çalışılmıştır. Bugün hala tartışma konusu olan serotonin–depresyon ilişkisi araştırılmıştır. A.Micheal Mann BOS sıvısını inceleyerek intihar eden bireylerdeki BOS sıvısının farklılığını ölçmüş ve bazı metabolitleri daha düşük düzeyde bulmuştur. Bu çalışma BOS sıvısının incelenmesine ön ayak olmuş ve sonraki yıllarda araştırmalara devam edilmiştir. 1980’li yıllarda Bessel Van Der Kolk intihar eden ve normal olarak ölen kişilerdeki BOS sıvısını karşılaştırarak intihar eden bireylerde serotoninin 15 kat daha az olduğunu keşfetmiş, serotonin ve depresyon arasında ilişki kurmuştur. Bu çalışmalar depresyonun belirti ya da zayıflık olmadığını tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu göstermiştir. Herkesin başına gelebilecek bir durumdur ancak ne zaman tedavi gerektirir? Ne zaman destek alınmalıdır?
Türkçeye en yakın haliyle çökkünlük; ilgi enerji azalması, keyif alamama hali uyku, iştah, unutkanlık ve odak problemlerinin dışında hayatla ilgili karamsarlık ve intihar ölüm düşüncelerinin sıklaşmasıyla ileri duruma taşınmaktadır. Her üzüntü, kendini iyi hissetmeme hali depresyon değildir. Sol frontal lob üzerinde görüntülenebilen, iki haftadan uzun süren ve ana belirtileri karşılayan, ek olarak diğer kriterleri de barındıran durum destek alınması, müdahale edilmesi gereken depresyon olabilir. Bu belirtileri olan şikayetleri devam eden bireylerin destek alması tavsiye edilir.